16 Mart 2013 Cumartesi

Sonsöz

Senin adın aşk olmalıydı, oysa ki hüzünmüş. . .  Uykuya yatırdığım tüm arızalarımı dışarı çıkardı senin gelişin. Yıllarımı harcayıp da sardığım yaralarımı, içinde hüzünler saklı tüm kabuklarımı açıp, kanattı varlığın. Aslında varlığın mı demeliyim, yokluğun mu işte bunu bilemiyorum. Aramızdakinin ne olduğunu bilemeyip de bir ad koyamadığımı fark etmem zaman aldı biraz. Zaman . . . Kimi zaman yüzyıllar süren dakikalar, kimi zaman bir solukta geçen haftalar . . . Tanrı’nın raflarından seçip de koymamışım ruhuma buralara gelirken; bir  “ kolay vazgeçmeyi “ bir de,  daha başından  “Aman, olmuyorsa olmasın” demeyi . Bunlar başka bir hayatta kalmış, ya da başka birinin hayatında . . . Denemeden vazgeçmeyi, elim yanmadan çekmeyi, “ Ah! Keşke . . .” dememek için yaşamadan çark etmeyi bilemiyorum. Yaşadıklarımdan öğrendiğim, geri dönüp de yaşayamadıklarım için pişman olmamam gerektiği. Yaptıklarım için pişman olmaktan çok daha acıtıcı bu durum.
“ Çok zaman oldu, sen sen değilsin. Çok özledim ben seni.”  demeseydi bir arkadaşım, uyanamayacaktım belki de senaryosunu kendi yazdığım, aslında olmayan oyuncuları kendi aklımda yarattığım, ışığından dekoruna özenle kurguladığım bu oyunun gerçek dışılığından. Belki de hala, pembe hayallerimin, renkli tablolara yakışacağını düşünecektim. İki üç adım geri atıp da, bakamayacaktım nerede ve ne olduğuma. Sevmedim kendimi, sevmedim bu bekleyen, güvensiz, çekinen halimi. Hayır bilsem ne beklediğimi, halimden anlayacağım kendimin. Ama bu bilmediğin  karanlık bir suda yüzer gibi . . . Biri ayağından tutmuş seni çeker  gibi . . . Bazen güzel bir nefes seni boğar gibi . . . Birisi neşeni, heyecanlarını törpüler gibi . . . İçin coşkuyla, yaşama telaşıyla her dolduğunda  biri  saçından yakalayıp geri çeker gibi . . . İDİ. Şimdi yeniden keşfetmiş gibiyim, her yeni günün getirdiği  güzel  nefesleri . . . İçimdeki, tereddüte bulanmamış çiçeklerin güzelliğini . . . Hüzünler ve acıların yaşamın olmazsa olmazları olduğunu ama bunun da bir sınırı olması gerektiğini . . . Aslında her rengin güzelliğini ortaya çıkaranın, yanındaki bir diğer renk olduğunu ; gri ile pembe, morla turkuaz  gibi . . . Karnımda uçuşan, yeni doğmuş renkli kelebekler gibi . . . “ Heeey! Hayat güzel ! Ve ben, yeni bir güne daha uyanabilen şanslı insanlardan biriyim!” gibi . . . “ Hadi gel, koşalım. Bak hayat yanımızdan geçiyor, yakalayalım !” gibi . . . Yanımda en sevdiğim oldukça, heeer şey bir süre sonra vız gelirmiş gibi . . .

17 yorum:

  1. umarım sizleri rahatsız etmiyorumdur hariçten gazel okuyarak. çok beğendim. hepinize mutluluklar. iyilikle kalın

    YanıtlaSil
  2. Hımm... Şiir güzel.Rica ederiz rahatsızlık ne demek? Bu blog paylaşmak için yazıları, herkes kendinden bir şeyler bulsun diye, biraz daha büyüyetelim ruhlarımızı diye... Hem " yazmak özgürlüktür..." demiş hem Don Delillo, hem de anonim adam. İyilikler ve mutluluklar hepimiz için. Değerini bildiğimizce...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bunu yayınlıyacağınıza inanmıyordum doğrusu. teşekkür ederim. biraz önce bir başkasını gönderdim. dilerseniz daha sonra başkalarını.

      etrafta salaklar olduğu sürece insan dizeler dolusu yazabilecekmiş gibi hissediyor kendini............sevgiyle

      Sil
  3. umarım bunu da beğenirsiniz melekler. sevgiyle kalın!


    Senden sonra

    Senden sonrada ben
    sular seller gibi akmaya devam edeceğim.
    Aynı rahatlıkta,
    aynı hoşgörü ile.
    İsteyenle dost olacağım,
    istemeyenin anılarında kalacağım.
    Ama her zaman
    benim olan şeyler,
    benim olmayanlardan fazla olacak.
    Ben hepsini istiyorum,
    hepsi benim olacak.

    Ben çılgının biriyim!

    YanıtlaSil
  4. oldukça eski bir şiirim..................yılları ardında bırakan. hem de çok YILLARI



    Adı yok, tadı da!

    Dün gece yağmur ile tanıştım,
    sırılsıklam.
    Gözlerimden aşağı boşalan
    ve sel olup giden.
    Sonra, yalnızlığı yaşadım birden.
    Çokluğun arasında dolaşan
    ve içi hala seninle dolup coşan.
    Ağlamak artık mütevi,
    zarar veriyor alışık olmayan öksüz bedenime.
    Yağmur olup süzüldükçe çaresiz
    kan çanağına dönmüş gözpınarlarımdan içime doğru.
    Harap ediyor pervasızlığı sürtündükçe
    sensizliği bir türlü beceremeyen
    Zavallı yüreğimi.
    Hissiz kılıyor,
    güzelliğini yaşadıkça
    kendini eşsiz sanan
    “o” eski tenimi.
    Başarmak bile yetmiyor
    paylaşamadan seninle
    elimde var olan her şeyimi.
    Kifayet etmiyor mutlu kılmaya,
    ne ruhumu, ne yüreğimi, ne de bedenimi.
    Çünkü seninle olmak istiyorum,
    senin olmak!
    Yağmur dinsin istiyorum,
    güneşin altında ısınmak.
    Sana dokunmak istiyorum,
    senin yanında olmak.
    Seni düşünüyor, seni özlüyorum.

    Seni istiyorum,
    seni senden!
    Kokunu özledikçe, sesini,
    yüreğini avuçlamak istiyorum, saçını.
    Bacaklarına ulaşmak istiyorum
    yine hiç utanmadan.
    Seni kucaklamak,
    daha, ama hatta daha çok yakın olmak istiyorum sana.
    Sana en yakın.
    En zoru bu olsa bile sana senden daha yakın.
    Zoru başarmak istiyorum hiç korkmadan.
    Ne senden, ne de senin şerrinden!



    YanıtlaSil
  5. bütün bunları ilk kez başkaları ile paylaşıyorum. her şeyi kendine saklayan biri olarak melkleri yok syamadım sanırım. aslında elbette bu kadar romantik değilim. ama insanın hiç değilse kendisine dürüst olması gerekir düşüncesiyle hissettiğimi yazmak, kağada dökmek hoşuma gidiyor. çünkü, kemikler çelik çomak oynamaya başladığında iş işten geçmiş olacak. kendini ifade edemeyen başka neyi ifade edebilir ki?????????????????? tüm salaklarlara sevgiler olsun!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. " Kemikler, çelik çomak oynamaya başladığında iş işten geçmiş olacak. " Bu laf tarihe geçti bile . . .

      Sil
  6. Bu mektup benim düne borcum!

    Okudukça yazılanlarınızı fena halde etkileniyorum ve ister istemez bir anda zekâ ürünü sözcükleriniz arasında dolaşıyor buluyorum kendimi.

    Dediğiniz gibi bir çizgi var yazılarınızda ve birçok kişiyi sarıp sarmalayacak ortak bir payda da.

    Kutlarım sizi ve elbette sizleri - eğer hepsi tek bir kalemden çıkmıyorsa! Kutlamam sadece yazıların pırıltılı zekâsına değil - böylesine entelektüel ortak paydası olan bir kümenin oluşturulma FİKRİNE de hiç şüphesiz.

    Belki de, bir yorumunuzda ifade olunan melankolinin etkin bir ilacı olmuş birlikteliğiniz. Ya da benim ifade etmeye çalıştığım “çokluğun arasında yalnız” olma hissinin çözümü. Sizleri bir kez daha kutlarım.

    Siz aşmışsınız bunu. Şu kadarını bile paylaşıyor olmak ayrıcalıklı kılıyor sizleri çokluğun arasında. Birkaç kişi bile olsanız siz yırtmışsınız yalnızlığınızı.

    Ama zevklerin, eğilimlerin ve beğenilerin toplu olarak hızla kabuk ve şekil değiştirdiği bir ortamda benim melankoli ile arkadaşlığım hala kaçınılmaz ve tedavisiz kalıyor.

    Düşünün bir kere! Şiiri yaşayan değilse bile hatırlayan kaç kişi kaldı çevremizde? Kaç kişi kaldı gerçek müziği; zıp, zıp köftelerin çakma ifadeleme yönteminden ayrı tutan? Artık tek bir hedef var. Popüler olsun, basit olsun, beni daha fazla zorlamasın. Bütün yaz, yoz sürünün kulaklarına egemen bir dil olsun sadece. Ne müzik var ardında, ne de sanatçı. Belki de benim yeğenimin dediği gibi bunların hepsi SALAKÇI!

    Dizi, dizi, diziler gibi. Aynı basitlikte, durağan ama esir alıcı. Ve aynı zekâların - benzer zekâlara armağanı şeklinde seyrediyor bu ilkel serüven.

    Aynı model erkek ve kadıncıklar artık toplumsal idollerimiz oldu. Kazma ile sap kadar bizim. Bakak da görek!

    Ya tüm yaşamımıza hâkim olmuş şu garip yeni Türkçemize ne deme li? Politikacıdan gazetecilere, profesörlerden radyoculara kadar artık benim hiç kuralım kalmadı, dil bilgisi, imla kuralı falan yalanmış dedirten 200’ün altında kelime ile dile getirildiği sanılan yeni konuşma şeklimize ne deme li?

    arkası birazdannnnnnnnnnnnnnnnnnn


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İçten paylaşımınız ve güzel sözleriniz için teşekkürler. Borcunuzu ödediniz gibi görünüyor geçmişe. Aslında hiçbirimizin geçmişe borcu falan yok. Tek hesabımız kendimizle. Ne zaman ki bu hesap kapanır, ödeşilmiş olur. Ayrıca, değişen insan profillerinin ya da sosyal yaşam tarzının aslında çok da rahatsızlık vermiyor olması lazım gibi . . . Onlar da deneyimleyecekler, yaşayacaklar ve eğer biraz şanslılarsa " Gerçekten kim ve ne olmak istediklerini" bulacaklar kendi hayat yolculuklarında. Ya da "Ne olmak istemediklerini . . ." Işıkla.

      Sil
    2. Bu arada hep söylerim: Etrafınız ne kadar kalabalık olursa olsun! Ne kadar gerçek ve can dostunuz olursa olsun! İster sizi çok seven anne babanız, kardeşiniz, isterse canınızdan can evladınız! "Akşam başınızı yastığa koyduğunuzda, yalnızsınız."

      Sil
  7. Ama siz, siz daha cesur olmalısınız kadınlar! Biz erkeklere güzel örnekler olmak yerine hep “silmekle”, yalnız “silmekle” ilgiliymiş gibi bir intiba bırakıyorsunuz. Önce düşünüyor sonra vaz cayıyorsunuz. Önce yazıyor, sonra siliyorsunuz. Belki de sonra bunun adına da “oto kontrol” diyorsunuz. Yani esasında, siz - her şeyi, yaşanılası her duyguyu bir “çelik çomak oyununa” saklıyorsunuz. İş işten geçtikten, iç içten çıktıktan sonrasına.

    Yaşanılacakların hepsi bu dünyada MELEKLER. Tarihe kayıt düşüp sonrasında silseniz bile.

    Bugün sizi hala ürkütüyor. “Ertelemek, hep rafa kaldırmak” dünkü yanlış yaşananların bugün çözümüymüş gibi geliyor size. Erkekler neden hep düşman? Hep silinesi varlıklar? Niye yaşadınız, şimdi neden unutmak istiyorsunuz? Kötü dilekler dolusu cümleleri hak eden zavallı hem cinslerimden ne istiyorsunuz?

    Ben sordum, cevabını benim bakış açımdan dinleyin dilerseniz. Çünkü kodlama yanlış! Kodlamanız. Doğumdan itibaren bir tek kod var kız çocuğuna hükmeden. Büyüyeceksin ve evleneceksin. “Evde kalmak” gibi yaratılmış salakça bir sözcük de bekçilik ediyor bu koda. Acımasızca yönetiyor benliğini sanki mahcup olmak varmış çevreye gibi sonunda. Zalim bir boyunduruk gibi ellerde birer şablon olmuş, el kitabı olmuş. Yaşam tarzınıza uygunluğu (?) bir yana, bu şablona uyup uymadığı – tek değilse bile - egemen sorgulama yöntemi oluyor bir genç kız için. Hür ve bilinçli sorgulama bir türlü devreye girmeyi beceremiyor kentsel yaşamda bile.

    Kızmayın bana! Siz değilseniz bile benim bildiklerim öyle!

    Diyelim ki, örnekse benim bildiğim son yirmi yıl, belki de daha fazlasında bu kural hiç değişmedi. 20 ila 24 yaşındaki bir genç kız sadece ve sadece “ben kiminle ne zaman evleneceğim” sorusu ile yaşıyor, yaşatılıyor. En kötüsü de koşullandırılıyor. Kahredici bir baskının sonucu bu duyguya esir düşüyor ve sonunda çoğu zaman MAĞLUP!

    İki benzer, ya da benzeşen olup olmadıkları hiç önemli değil. Nasıl olsa alışırız, BENZEŞİRİZ er geç umuduyla başlayan bir serüven - ya da BENZETİRİZ diye bitiyor.

    Kelebek soluklu bir ömür renkli olacakmış gibi durup bir anda soluksuz kalıyor.

    Kuşkusuz benim yazdıklarımda da hüzün var. Sizlerin ki kadar derin bir duygu seli de. Ama benimkilerde gurur da var özlem ile birlikte. Kin yok, nefrette. Silmek hiç yok o duyguyu anmak varken. Yaşatmak var, yaşamak.

    Çünkü biliyorum – BUGÜNKÜ “BEN”İN - o günlere çok BORCU var.

    Şunu unutmayın MELEKLER, zevkler insanı yaşatan ise; hüzünler ve acılar ve avuçtan usulca kaçanlar bizleri formatlayanlardır. Şekillendiren ya da Lale’nin (özür diliyorum tanımadan tanımış gibi Lale dediğim için) dediği gibi bizleri büyüten. Bu, biraz kaşarlanmış bir büyüme olsa bile!

    Dünü BİRİNE borçluydum, içimi dökebildiğim için bugünü HEPİNİZE! Cüretkârlığımı bağışlayın. Kucak dolusu sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. " siz - her şeyi, yaşanılası her duyguyu bir “çelik çomak oyununa” saklıyorsunuz. İş işten geçtikten, iç içten çıktıktan sonrasına." Çok anlamlı ve çok güzel bir cümle olmuş can-ı gönülden tebrikler! "Siz" kısmına takıldım biraz; "Biz" demek daha anlamlı bence. "Biz insanlar! Biz insanoğlu!" Kadını erkeği ayırmadan, hepimizin aslında aynı hamurdan yoğrulduğunu, ruhlarımızın kadın ya da erkek değil de, huzuru arayan sevgi ve ışık dolu varlıklar olduğunu hiç unutmayıp hep hatırlayarak . . .
      Erkekler düşman diye bir şey yok tabii. Canınızı acıtan kimse o! Kadını erkeği olmaz acıtanın. Bu gün bir adam acıtır yazarsınız; yarın bir kadın, onu da yazarsınız. İş ki eli korkak alışmasın, yüreği korkak olmasın insanın.
      Hayatta kimse silinmez, kimse unutulmaz! Sadece körlenir, bulanıklaşır, artık acıtmaz. Ama hayatımıza değen her insan sunulmuş birer armağan bize. Olgunlaşalım, ne aradığımızı anlayalım,olmak ya da olmamak istediğimiz "biz"i şekillendirebilelim diye.
      Genetik kodlamamızda var ne yazık ki. . . Kin olmamalı, nefret zaten yok yeryüzüne gönderilirken insanın kalbinde.Yüzyıllardır biz insanoğluna atalarımızdan miras kalan . . . Kaçınma, saklanma, geri durma . . . Bunlar yaşanan tecrübelerden sonra kendini korumaya çalışma aslında. Ruhunu, kalbini korumaya çalışma . . . Anlamıyorsa karşındaki halini, kapını daha fazla açmadan, duvarlarını daha fazla indirmeden, evladını soğuktan korumaya çalışır gibi, kalbini kurtarma. Evet sonrasında oyuluyor bazen içimiz, ama olsun! Yaşamımıza giren herkes çok değerli, çok özel. Hepsinin bir misyonu vardı, tamamladılar görevlerini . . . Çok şey öğrendik onlardan, silmek ya da yermek değil bu, bu bir türlü boşaltmak içindeki yükleri. Bilmem anlatabildim mi?( Rafta durup da, zamanının gelmesini bekleyen bir yazı vardı, zamanı geldi belki de, paylaşalım. Bknz:Blog: Ben Herkesten Güzel Gittim)
      Cüretkarlık dozunda olduğu sürece iyidir. İnsan dürüst olduğunda iyidir paylaşmak. Sevgiler bizden.


      Sil
  8. Düne merhaba demek istemiştim sadece.
    Merhaba dün!

    Kızdırmadım umarım sizleri
    Aydınlık sofranızdan bir fırt nefes çalarken.
    Kelimelerim size dostça dokunsun,
    Kelimeleriniz bana katık olsun istemiştim.
    Yarına dolu dizgin koşarken.

    Başka bir örtülü niyetim yoktu asla! sofranıza konuk olurken.

    Görünce onu,
    Rastlayınca bir gün,
    Selam olsun sana demek
    Medeni olur, ben olurum sanmıştım.

    Çünkü ben ona hiç düşman olmamıştım, ya da o da bana!

    Sofranız güzeldi,
    Sofranız aydınlık.
    Sofranız eğitici.
    Sofranız cümle, cümle donatılmış.

    Biliyorum bir melekler sofrasıydı o fanilere bile açık.

    Melekler kucaklayıcıydı,
    Melekler emin.
    Meleklerin yaraları sarılıydı kendiliğinden.
    Melekler sapasağlam, dimdik ayakta.

    Ama belli ki onlar bile terk etmiş ya da terk edilmişlerdi.

    Meleklerin düğmeleri vardı, dokunmatik.
    Basınca birine yara yok oluyor,
    Hop, yeniden yapılanıyor.
    Diğeri ise mesela hafıza üzerinde etkin, siliyor istenilmeyeni birden.

    Melekler düğmelerin işlevinden memnun.

    Söylemesi kolay onlar için,
    “ben giderken hep güzel gittim”
    “Gözünün üstünde bir morluk olmadığı için şanslısın”
    Diyebilmek.

    Ya biz ölümlüler?
    Bizim kitabımızda olmadı hiç
    terk etmek
    ya da terk edilmek.

    Yaşayamayınca sevgiyi doyasıya, ayrılık koyduk adına!

    Eksik kaldık,
    Parça koparttık,
    Parça kaptırdık,
    Çirkin olduk!

    Giden hiç kolay gitmedi bizden, biz hiç kolay yaşamadık artlarından.

    Lime lime oldu etleri, etlerimiz.
    Lif, lif ayrıldı kasları, kaslarımız.
    Bir deri, bir kemik kaldı bedenleri, bedenlerimiz.
    Kopuk kopuk olduk, yoluk yoluk.

    Yani biz ölümlüler, ölümsüz yaşadık her duygumuzu.

    Midemizde hissettik, yüreğimizde.
    Yüz yıl sevdik, yüz vermediklerimizden arda kalanları,
    Volkan olduk, yağmak istedik tepelerine,
    Lav, lav aktık, ateş saçtık birbirimize.

    Biz ayrılığı bile hep doyasıya yaşadık yüzlerce kez!

    Ben söylemiştim size, kapınızı çalarken
    Melek değilim,
    Hem de hiç değilim diye.
    Ama insanım ve gerçeğim tüm tepkilerimle.

    Melek olmayı hiç denemdim belki beceremem diye!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen süreçte o kadar canımız acır ki, o kadar çırpınırız ki, ışığa ulaşmak için . . . Son geldiğinde; ne bir dirhem gücümüz kalmıştır, ne de elimizi kolumuzu dahi kaldıracak halimiz .Öyle ot gibi yaşarız . . . Yeniden rahat nefes alabileceğimiz; kokusunu, yüzünü, gözünü özlemeyeceğimiz günün gelmesinı bekleye bekleye . .
      Hangimizin ayrılmadı ki yüreği;
      Hangi kopuk? Hangi yoluk?
      "Tek" bir soluk alabilmek için
      Dua ettiğim sabahlar biliyorum ben.
      Takılmayan
      Tıkanmayan
      "Tek bir soluk!"


      Merhaba bugün! diyerek bitirmek istiyorum karalamayı. Satır araları bol ve karışık yazıyorsunuz. Takip etmesi , yanıtlaması zor oluyor. Olsun yazın. Yeğdir aklın bir yere takılıp kalmasındansa elin kalem tutması . . . Şu dünyada bir avuç insanız, anlarız iyi kötü birbirimizin halinden. Bizim devrimiz başka, yolumuz başka, çizgimiz başka . . "Lale Devri" çocuklarıyız biz :) Yolumuz ışıkla. İşimiz sevgiyle. Dilimiz döndüğünce, yüreğimiz yettiğince . . .

      Sil
  9. Midemizde kelebekler uçarken sevebilmeliydik birbirimizi,
    Bakmaya utanırken, kıyamazken, doyamazken . . .
    Gizli kaçamak, birbirimizin yokluğunda düşünürken,
    Düşlerken . . .
    Gözlerimize bakabilirken anlatabilmeliydik derdimizi,
    Ruhunun ta içini görebilmeyi dilerken birbirimizin. . .
    Artık yanımızda olmayanın
    Akılda kalanın,
    Bir nefes kadar yakın,
    Ama sonsuzluk kadar uzakta olanın değil. . .


    YanıtlaSil
  10. Toprak ve gül,

    Bir gülün bile güldüremediği
    asık yüzler gördüm.
    İlle de ya siyah, ya da beyaz diyen,
    resimlere mana olmuş renklerini ret eden
    renkkörü sağır gönüller gördüm.

    Parfümlere ilham vermiş kokusunu,
    yüreklere diken olmuş dalını,
    toprağa süs olmuş çalımını
    Aşklara iksir, reçellere tat olmuş aromasını bile
    algılayamaz
    ama insanlar gördüm.

    Kalemin ışığına küs,
    İfadenin zarafetine duyarsız,
    Sevginin gücüne dudak bükmüş,
    bir sürü gülcüklerin arasında hala sap
    topraksız zavallı güller gördüm.

    “O” güle yuva olmuş,
    dayanak olmuş,
    su olmuş, gıda olmuş,
    kısaca her şeyi olmuş
    hayat kaynağı topraklar gördüm.

    Ama gülsüzde olabildiği halde güle toprak olmayı sevmeyen,
    bedene ebedi yatak olmayı ret eden,
    istemesini bilene istediğini,
    sevmesini bilene sevgisini vermeyen
    toprağa tanık hiç olmadım.

    YanıtlaSil
  11. Hımmm . . . Değişik, çelişik, enteresan ve imla hataları gözü yoran bir şiir. Kaleminize dikkat, yüreğinize sağlık. Işıkla . . .

    YanıtlaSil

Eğer, yorumlarınız kalbinize iyi geliyor ve kendinizi mutlu hissettiriyorsa... Gerekli ve değerli olduğunu düşündürüyorsa size; Sevgiyle paylaşalım...