6 Nisan 2013 Cumartesi

Oğlum'a Mektup

Sevgili Oğul ;
Sana öğrendiğim kadarıyla hayatı anlatmak istedim bugün. Bunca yıllık hukukumuza sığınarak bir kaç da nasihat eder belki ana yüreğim. Mazur gör artık. Elde değil ; dünyaya gözünü açtığın andan beri artık sadece kendim için atmıyor yüreğim, bir tık benimse diğeri senin için. Sen hayata tutunmaya çalışırken minicik yüreğinle, geceler boyu uykusuz kaldığımı, hasta olduğunda kalbimin ta içinden kopup gelen duaları, gözünden değil bir damla, en ufak bir hüzün gölgesi geçtiğinde nasıl kanadığımı . . . Bir şeye üzülüp de, bir süre sonra başka şeye daldığında, benim hala  acıyan, canını acıtanları sen affetsen bile asla unutmayan ana yüreğimi . . . Sen büyürken, hayranlık içinde şükrettiğim her değişimini, senin kalbin incinmesin diye vaz geçtiğim şeyleri, uğruna ettiğim yeminleri . . . Anlatmayacağım sana. Bunları senin için yaptım deyip de, sırtına yük bindirmek istemem. Hepsi kendim için; ruhuna bir parçamı koyduğum, ruhumun en büyük parçası olan, damarlarında benim kanım dolaşan, gözleri benimkiler gibi bakan  minicik bebeğin, kocaman bir adam oluşunu izleyip, keyfini sürebilmek için. . . Gelişinle anlamlanan, varlığınla olgunlaşan, kökleri olmayan bir kadından anne yaratan sana teşekkür etmek için . . . Sen olmasaydın oğul; ne hayat bu kadar anlamlı olurdu, ne de ben şimdiki ben.
Neyse; elim, dilim, yüreğim, yettiğince anlatacaklarım var sana . . . Hani hep diyorum ya sana "Yaptıkların için değil oğlum, aman yapmadıkların için pişman olma sonra!" 

 " Dört mevsimi olan insanlar " dan bahsetmiştim sana. Dört mevsimi olan insanlardan ol hep ve dört mevsimi olan insanları biriktir hayatında. Yazı, kışı, güzü baharı olmayan insanları barındırma, bırak gitsinler . . . Hep güz, hep kış olanlar ışığını soldururlar, yaşama sevincini baltalarlar. Hep bahar, hep yaz olanlar insana hayattaki duruşunu şaşırtırlar, kapılırsın şaşaalarına yolundan saptırırlar. İnsanın her mevsimi yaşamaya hevesi, cüreti, yüreği olmalı. Bazen kış olup derin derin düşünmeli, sevmese de başına gelenleri üşüye üşüye,  yeniden ısınmayı öğrenmeli. Bazen yaz olup çiçeğe böceğe gülümsemeli, denizle rüzgarla bir olabilmeli. Bazen güz olabilmeli insan; o zaman da rüzgarın düşürdüğü yapraklarını bile sevebilmeli, rüzgara kızmak yerine yenilenmenin o düşen yapraklarla başladığını bilmeli. İlk bahar olabilmeli kimi zaman; bir yavru köpek gibi güvenle güneşe şımarabilmeli, yemyeşil kırların onun koşmasını beklediğini bilmeli, elini tutacak birini bulduğunda karartıp gözünü kendini rüzgara bırakabilmeli . . .

" İyi ya da kötü yoktur. " demiştim sana. Siyah beyaz olmasın düşüncelerin hiçbir zaman. Sana grilerin de olsun demeyeceğim ben, bu çok sıradan olurdu, rengarenklerin olsun oğlum. Yüreğinde mavilerin, yeşillerin olsun, pembelerin sarıların.Çizeceğin hayat resmi tüm bu renklerin karışımı olsun. İyileri canlı renklerle çizmek zorunda olmadığın, sana göre "iyi" olanın başkasının felaketi olabileceğini . . . Senin "kötü" diye niteleyip da kopkoyu çizeceğin bir durumun, bir başkasının mucizesi olabileceğini unutma sakın. Hayatın senin tuvalin. Yüreğini korkak alıştırma gölgeler çizerken, hem değil mi ki o gölgeler, resmindeki tüm figürleri daha da belirginleştirecekler?

" Doğru ya da yanlış yoktur." demiştim sana. İnsanlar, kendi çizdikleri ve içinde güvenli hissettikleri çemberlerin " doğru "olduğunu dikte ettirecekler sana. Ve bu çemberlerin dışının "yanlış!" Buna kanma; bir tane olmak zorunda değil. Hani vardı ya elinde rengarenklerin, işte onlarla bir sürü çember çizebilirsin, ister birleştirirsin, ister silersin . . . Kimseyi acımasızca yargılama, dinle ve onun ruhundan bak olaylara. Böylelikle, onu etiketlemek ve zincirlemek yerine özgür bırakabilirsin . . . Herkesi dinle oğul ; herkesin hikayesi ayrı, herkesin değerleri farklı. Böylelikle seninkiler oluşacak. Yapman gereken tek şey, belli bir fikre veya düşünceye saplanıp kalmadan, hepsinden bir tutam koyman, işte bu senin, "sen" olmanı sağlayacak. İçinde bir sürü renkler barındıran, her fikre saygı duyan ama kendininkilerin arkasında güven ve inançla duran . . .

" Kimsenin ruhunda acı olma oğul ! Yara olma !" Kimseyi can - ı gönülden, bilerek isteyerek acıtma ! Uymadıysa ruhuna, yatmadıysa aklına, dön arkanı yürü, devam et yoluna . Aman kimsenin kalbinde bilerek yaralar açma; bu yaralar sonra yük olurlar huzuruna, gölge olurlar aydınlığına. İçinin almadığı, gerçekten önemsemediğin kimsenin hayatında önemli olma. İzin verme sevmediğin, gerçekten değer vermediğin birinin kendini değerli bilip de omzuna başını yaslamasına, yanında uyanmasına. Kimsenin kalbine kökü, sapı olmayan umutlar koyma, emin değilsen ne hissettiğinden. Açık ol, dürüst ol, mert ol! Bir de hiçbir yaranı, başka biriyle sarmaya kalkma. Böylesi, başta mantıklı gelebilir de sana, sonrasında eğer alttakiler kanarsa, dert oluyor başına.Gün gelecek sen de kırılacaksın, hayat bu. Ama bil ki, kırıldığın her insan yeni bir hediye sana; ders alman için verilen, bir daha aynı yerde, aynı şekilde tökezleme diye sana gönderilen . . .  Ancak ruhunu büyütememiş, hayatı özümseyememiş insanlar aynı hataları tekrar tekrar yaparlar, onlardan olma! Nefret etme seni acıtanlardan, kin besleme içinde. Bunlar güzel ruhunu kirletecektir ve bil ki, kirli bir tuvale resim yapılmaz. Kusar alttan lekeler, yeniden yapmaya hazır olduğun güzel resmini de kirletirler. Bırak gitsinler. Affet onları, umursama, unut. Bırak kendi yollarında, senin lanetin olmadan yürüsünler. İyilik dile onlara, kalplerine ışık, yüreklerine sevgi dile. Evren gereğini yapacaktır . . .

Gördün mü bak oğul ? Nasihat edersem iki kelime şikayet etme diye başlayan, güya hayatı anlatacak olan yazım, bir dolu öğüt saklamış içinde. Eee; ben dedim sana; ana yüreği, susmaz diye. Konuşur da konuşur . . . Gün olur geçip giderse hayatından, yukarıda bir yerden seni hala korumaya çalışır; önüne minik engeller hazırlar, ters gidiyor diye hayıflandığın, o an işine gelmeyen ama sonrasında seni koruyan . . . Usul usul konuşur ruhuna, duymayı bil oğul!  Aç gönül gözünü, aç kalbini ruhuna fısıldananlara . . . 

Güzel olan ne biliyor musun? Ben ömrümde en güzel seninle konuştum, hiçbir sohbet seninle olan kadar zevk vermedi bana. Hiçbir cümle, senin kurdukların kadar keyif vermedi . . .  Ben en çok seninle konuştum, en çok seni konuştum. Hiç bir yazım, bu yazı kadar gülümsetmedi beni. Hiçbiri, bu kadar beklentisizce yazılmadı, hiçbiri bu kadar anlamlı ve umut dolu olmadı . . .

Aç annem yüreğini, aç bebeğim gözünü ! " Hayat bir armağan sunulan sana. En güzel resimlerini yapabilesin, en güzel şarkılarını söyleyebilesin diye. Kocaman resimler yap oğlum, rengarenk kocaman resimler . . . En yüksek sesinle söyle ruhundaki şarkıları . . . Öyle bir adam ol ki; Hayatından geçtiğin insanlar unutamasınlar seni ! " 

Hayat ne tuhaf !

Hayat ne tuhaf !
Biri giriyor hayatına, baktın ki, kaşı gözü, huyu suyu, hayatta duruşu aklına yatıyor;  yeni bir  yaşama sevincin oluyor, uyanma amacın oluyor, bir sonraki günü hevesle beklemen için vesile oluyor. Midende sevinçle her yere götürdüğün rengarenk kıpırdak kelebeklerin oluyor. Beynin vızır vızır çalışmaya başlıyor. Durmaksızın senaryolar üreten, hayali bir fabrika gibi. Tütüyor bacası gece gündüz, dumanı sarhoş ediyor seni; her an çakırkeyif dolanıyorsun ortalarda . . . En abuk subuk işler bile anlamlanıyor, zul gelmiyor;en basiti evi temizlemek keyif veriyor onun gözünden bakıyorsun şöyle bir geri durup işin bitince. Ya da, normalde içine fenalıklar geçirten berber dükkanı gözüne hoş geliyor. Aynada kendi gözlerin bakmıyor sana, onun gözüyle bakıyorsun hep kendine ,  "Beğenir mi  acaba?" diye. Tenin bir başka ışıldıyor, gözlerin bir başka parlıyor. Öyle bir ışık saçıyorsun ki etrafa, en kör ruhlar bile görmeden geçemiyor. Hazırlanmak en keyifli zaman oluyor, içinde hep neşeli müzikler, mutlu çocuklar şarkılar söylüyor. Sonu gelmez bir telaş oluyor ruhunun derinliklerinde, boğazının ortasında nabız gibi atan. Hep bir heyecan hep bir heyecan. "Dokunmak" daha bir anlamlanıyor, hele ki bir de teni uydusa eline yüzüne, değmesin kimse keyfine.  Hatırlayamıyorsun daha önce başını nereye koyduğunu; sanki hep onun omzunda, onun göğsünde yaşamışsın gibi hayatını. Zaman yetmiyor sevmeye, bitmesin diye dualar edip, hep dahasını istiyor doyamıyorsun. Dertlerini dert ediniyor, hüzünlerini o bilmeden birer birer okşuyorsun; acımasın canı diye, solmasın gözündeki ışık diye. Ne kar, ne yağmur, ne rüzgar kaçırabiliyor tadını, çünkü içindeki güneş sürekli ısıtıyor her anını.

Hayat ne tuhaf !
Gün geliyor, olmayacağı günleri hayal etmekten bile korktuğun, geçip gidiyor yaşamından. Ya vadesi doluyor, ya da hayatındaki görevini tamamlayıp, artık seninle ortak olmayan yoluna gidiyor, kendi yoluna. Kimi zaman kahrolacak oluyorsun. Kimi zaman susmalarını bile özlüyorsun. Kimi zaman yaralarınla aklını bozuyorsun; kabuklarını inatla kaldırmaya çabalıyorsun, çoğu kalkmıyor, iyileşmeye başladıklarını fark etmeyişine şaşırıyorsun. Söylenmeye başlıyor içindeki geveze; " Değdi mi acaba?" diyor. Susmuyor . . ." Özenli davranmak, kırk kere yutkunmak, kendin gibi olmak neye yaradı? Kaşına gözüne, eline yüzüne bakmaya bile kıyamamak neyine yaradı? Elinde ne var tebessümlerden başka? Sen! Salaksın . . . "  Derken, her notası o olan şarkılar anlamsızlaşıyor. Bir şiir gibi, dua gibi huşu içinde tekrar tekrar söyleyip durduğun adını ağzına alamaz oluyorsun, yakıştıramıyorsun kurduğun cümlelere. "  İçinden "o" geçmezse, nasıl olacak diye daraldığın günler, kendi yolunu bulup akmaya başlıyor . . .

Hayat ne tuhaf !
Dağıtmana izin vermiyor. Seni bırakmıyor. Senden vazgeçmiyor. Zorla içine nefesler sokuşturuyor, gözüne güzel manzaralar . . .  Sana ha bre resimler gösteriyor : Birinde " en sevdiğin, sana gülümsüyor " Diğerinde, yok diye şaşaladığın eğri duruyor eğreti duruyor. İşte bu yüzden yüzüne bakmıyorsun, " Ya senin sevdiğinden başka türlü bakarsa ?" diye . . . " Ya içim almazsa?" diye . . . Önüne bakıyorsun, "aklımda en güzel haliyle kalsın" diye . . . Sevgiyle . . .

3 Nisan 2013 Çarşamba

BÖYLESİ DAHA mı İYİ OLDU . . . ?


Vay Be !
Amma zaman olmuş günleri saymayalı! Sana dokunmayalı . . . Kokunu ta ruhuma doldurmayalı . . . Senden vazgeçeli . . . Seni düşünmeyeli . . .

Yalan söyledim !
Ama bu, sana dokunmayalı . . . Kokunu  ta içime doldurmayalı . . . Senden vazgeçeli . . .  Amma zaman olmuş olduğu . . . Her gün aklıma geldiğin . . . Her gün iki satır olsa yazmadan duramadığım gerçeğini değiştirmiyor. . .

Gebersek geri dönüşü yok gibi !
Bu öyle bir şey . . . Ama bu seni özlememi engellemiyor . . . Sen ! Hani daha tanımadan aklıma taktığım, daha birlikte uyumadan derin uykulardan uyandığım, elimi bile sürmeden keyif aldığım . . .

Öğrendim galiba !
Her insan bir sebeple sokulur ya hayatımıza. Varlığın da, yokluğun da bir dolu şey öğretmiş meğer bana . . .Özlemekten içim yanarken geri durmayı,yüreğim kanarken gülümsemeyi, içimden geçenleri söylemeyip . . . İçim başka, dışım başka durmayı . . .

Sevmedim !
Ben, bu son öğrendiklerimi sevmedim! Başka şeyler öğrenmem lazım.Yeniden . . .  Güvenmeyi . . . Sevmeyi . . . Sevişmeyi öğrenmem lazım mesela yeniden . . . Özleyince bağıra çağıra söylemeyi . . . Kızınca vır vır söylenmeyi . . . Kendimi saklamamayı öğrenmem lazım, yeniden . . .

Çok lafa ne gerek?
Sadece eskisi gibi olabilsem ben! Yeniden . . .
Bir de, bir soru dönüp  duruyor ruhumun kıvrımlarında ;
Böylesi daha mı iyi oldu eskisinden . . . ?

1 Nisan 2013 Pazartesi

Ben Herkesten Güzel Gittim

Ben herkesten güzel gittim. Kendisinden gidip de, ardımdan "çok acıttı canımı" diyebilecek bir Allah'ın kulu yoktur bu hayatta. Gerçi, ablam yıllar önce demişti : " Bu adamların acısı çıkacak senden bir gün kızım! Allah yardımcın olsun" diye. E, çocuktuk o zaman ; kafamıza uymazsa bir kalemde alıp başımızı gider, arkamıza dönüp bakmazdık. Ama geçmiştir artık o lanet be! Benimki de masal değil ki, yüzyıl sürsün . . .  Geçmiştir elbet, yetmiştir bu kadar sıkıntı . . . Velhasıl kimseye koymadım ben giderken. Ne gönül koydum, ne ruhuna kaldıramayacağı sözler, ne de gözünün ortasına bir yumruk . . .
Güzel gittim herkesten ben. Hepsi biliyordu, bir türlü gideceğimi. Ayak izlerimi bıraktım her bir kırgınlığımın izlerini taşıyan . . . Söyleye söyleye, anlata anlata, bildiğin "eli kulağında, gitmek üzereyim" diye diye gittim ben hep bu güne kadar. Onlar anladı, anlamadı. Kocaman ruhumun, kocaman kanat çırpışları bir yandan ödlerini patlattı, bir yandan şaşırttı. " Gidemez!" dediler. " Gidemez benden! Bu kadar güzel bakarken, bu kadar emek vermişken . . . Beni severken . . . Gitmez! "
Ardımda bırakıp gittiğim her insan birer kara delik içimde. Kimi büyük, kimi küçük . . . Kimi yavaş, kimi çabuk aydınlanan. Kimi kadın, kimi adam . . . Her biri ayrı bir hikaye, ayrı bir çentik ruhuma attığım. Artılar haneme yazdığım . . .  Ve asla unutmadığım! Ne bir adam, ne bir kadın, ne de bir çocuk oldu zaman geçince, içimi "cız " ettirip de, elimi kalbime dar koyduğum. Çoğuna tek bir kelime etmedim giderken. Bazı bazı sormadığım sorular, etmediğim sözler uyutmadı uzun geceler; kimi aklımı kurcaladı, kimi ruhumu tırmaladı. Ama, kimsenin canını acıtmaya kıyamadım, "acıyan benimki olsun taşırım" deyip tüm hüzünlerimi yüklenip, aldım başımı gittim. Diyorum ya; Ben, herkesten güzel gittim . . .

Baban Öldüğünde . . .

Baban öldüğünde . . . Tutunduğun dal kırılır, köklerin kopar, suya kapılmış bir yaprak gibi, amacını yitirmiş gibi yüzer durursun öylece . . .

Baban öldüğünde nefes alamazsın. Ağlayamazsın, boğazına bir yumru tıkanır, yutamazsın. Baban öldüğünde çocukluğun biter, büyürsün, eğer o zaman kadar büyümemişsen. Varsa çocuğun; artık sadece, anne ya da baba olursun. "Evlat" olamazsın artık koca bir çınara, kimsenin kolunun altına sığınıp saklanamazsın dünyanın tüm dertlerinden uzağa . Bir daha hiçbir adamın dolduramayacağı kocaman bir boşluk olur kalbinin tam ortasında. Bir daha hiç kimse öyle kokmaz, bir daha hiç kimse öyle dokunmaz sana . . .

Baban öldüğünde, pişman olursun kaçırdığın her dakikaya, sormadığın her soruya, alamadığın her cevaba . . . İçin yanar öğrenemediğin her anısına, bilmediğin çocukluğuna, anlatmadığı tüm hatırasına. " Bilseydim" dersin, "sorsaydım" dersin, "daha çok kucağında otursaydım, daha çok öpüp koklasaydım . . ." Başın sıkışıp darda kalınca, "Babamı arayayım" diye telefona gider elin. Sonra, büyüyen bir leke gibi yayılır derin boşluk göğsünün ortasına . . . Sohbet ederken dostlarla, ya da konuşurken çocuğunla; içinden çıkamadığın, merak ettiğin bir soru olduğunda beynin oyun oynar sana "Baban bilir " der. "Senin baban, herşeyi bilir . . .!" Sonra bir anda salaklarsın. Sağa sola bakar yüreğin, koyarsın elini orada yerini çoktan almış olan eski derin boşluğuna. . .

Kalbinde yeri olan her sevdiğinin babası öldüğünde, yeniden ölür baban. Anılar hortlar, acılar hortlar . . . Uykusundan uyanır içinde uyuyan canavar . . . Dağılırsın, acırsın, kanarsın . . .

Bir kere baban öldüğünde, her ölen babada yeniden yeniden yaşarsın bunları. Ne yapacağını şaşırırsın . . . Derken; Allah Baba içine minik bir ışık koyar adı " Güç " olan,  aklına birini getirir adı "Evlat" olan . . . Yaşarsın . . .