Sana öğrendiğim kadarıyla hayatı anlatmak istedim bugün. Bunca yıllık hukukumuza sığınarak bir kaç da nasihat eder belki ana yüreğim. Mazur gör artık. Elde değil ; dünyaya gözünü açtığın andan beri artık sadece kendim için atmıyor yüreğim, bir tık benimse diğeri senin için. Sen hayata tutunmaya çalışırken minicik yüreğinle, geceler boyu uykusuz kaldığımı, hasta olduğunda kalbimin ta içinden kopup gelen duaları, gözünden değil bir damla, en ufak bir hüzün gölgesi geçtiğinde nasıl kanadığımı . . . Bir şeye üzülüp de, bir süre sonra başka şeye daldığında, benim hala acıyan, canını acıtanları sen affetsen bile asla unutmayan ana yüreğimi . . . Sen büyürken, hayranlık içinde şükrettiğim her değişimini, senin kalbin incinmesin diye vaz geçtiğim şeyleri, uğruna ettiğim yeminleri . . . Anlatmayacağım sana. Bunları senin için yaptım deyip de, sırtına yük bindirmek istemem. Hepsi kendim için; ruhuna bir parçamı koyduğum, ruhumun en büyük parçası olan, damarlarında benim kanım dolaşan, gözleri benimkiler gibi bakan minicik bebeğin, kocaman bir adam oluşunu izleyip, keyfini sürebilmek için. . . Gelişinle anlamlanan, varlığınla olgunlaşan, kökleri olmayan bir kadından anne yaratan sana teşekkür etmek için . . . Sen olmasaydın oğul; ne hayat bu kadar anlamlı olurdu, ne de ben şimdiki ben.
Neyse; elim, dilim, yüreğim, yettiğince anlatacaklarım var sana . . . Hani hep diyorum ya sana "Yaptıkların için değil oğlum, aman yapmadıkların için pişman olma sonra!"
" Dört mevsimi olan insanlar " dan bahsetmiştim sana. Dört mevsimi olan insanlardan ol hep ve dört mevsimi olan insanları biriktir hayatında. Yazı, kışı, güzü baharı olmayan insanları barındırma, bırak gitsinler . . . Hep güz, hep kış olanlar ışığını soldururlar, yaşama sevincini baltalarlar. Hep bahar, hep yaz olanlar insana hayattaki duruşunu şaşırtırlar, kapılırsın şaşaalarına yolundan saptırırlar. İnsanın her mevsimi yaşamaya hevesi, cüreti, yüreği olmalı. Bazen kış olup derin derin düşünmeli, sevmese de başına gelenleri üşüye üşüye, yeniden ısınmayı öğrenmeli. Bazen yaz olup çiçeğe böceğe gülümsemeli, denizle rüzgarla bir olabilmeli. Bazen güz olabilmeli insan; o zaman da rüzgarın düşürdüğü yapraklarını bile sevebilmeli, rüzgara kızmak yerine yenilenmenin o düşen yapraklarla başladığını bilmeli. İlk bahar olabilmeli kimi zaman; bir yavru köpek gibi güvenle güneşe şımarabilmeli, yemyeşil kırların onun koşmasını beklediğini bilmeli, elini tutacak birini bulduğunda karartıp gözünü kendini rüzgara bırakabilmeli . . .
" İyi ya da kötü yoktur. " demiştim sana. Siyah beyaz olmasın düşüncelerin hiçbir zaman. Sana grilerin de olsun demeyeceğim ben, bu çok sıradan olurdu, rengarenklerin olsun oğlum. Yüreğinde mavilerin, yeşillerin olsun, pembelerin sarıların.Çizeceğin hayat resmi tüm bu renklerin karışımı olsun. İyileri canlı renklerle çizmek zorunda olmadığın, sana göre "iyi" olanın başkasının felaketi olabileceğini . . . Senin "kötü" diye niteleyip da kopkoyu çizeceğin bir durumun, bir başkasının mucizesi olabileceğini unutma sakın. Hayatın senin tuvalin. Yüreğini korkak alıştırma gölgeler çizerken, hem değil mi ki o gölgeler, resmindeki tüm figürleri daha da belirginleştirecekler?
" Doğru ya da yanlış yoktur." demiştim sana. İnsanlar, kendi çizdikleri ve içinde güvenli hissettikleri çemberlerin " doğru "olduğunu dikte ettirecekler sana. Ve bu çemberlerin dışının "yanlış!" Buna kanma; bir tane olmak zorunda değil. Hani vardı ya elinde rengarenklerin, işte onlarla bir sürü çember çizebilirsin, ister birleştirirsin, ister silersin . . . Kimseyi acımasızca yargılama, dinle ve onun ruhundan bak olaylara. Böylelikle, onu etiketlemek ve zincirlemek yerine özgür bırakabilirsin . . . Herkesi dinle oğul ; herkesin hikayesi ayrı, herkesin değerleri farklı. Böylelikle seninkiler oluşacak. Yapman gereken tek şey, belli bir fikre veya düşünceye saplanıp kalmadan, hepsinden bir tutam koyman, işte bu senin, "sen" olmanı sağlayacak. İçinde bir sürü renkler barındıran, her fikre saygı duyan ama kendininkilerin arkasında güven ve inançla duran . . .
" Kimsenin ruhunda acı olma oğul ! Yara olma !" Kimseyi can - ı gönülden, bilerek isteyerek acıtma ! Uymadıysa ruhuna, yatmadıysa aklına, dön arkanı yürü, devam et yoluna . Aman kimsenin kalbinde bilerek yaralar açma; bu yaralar sonra yük olurlar huzuruna, gölge olurlar aydınlığına. İçinin almadığı, gerçekten önemsemediğin kimsenin hayatında önemli olma. İzin verme sevmediğin, gerçekten değer vermediğin birinin kendini değerli bilip de omzuna başını yaslamasına, yanında uyanmasına. Kimsenin kalbine kökü, sapı olmayan umutlar koyma, emin değilsen ne hissettiğinden. Açık ol, dürüst ol, mert ol! Bir de hiçbir yaranı, başka biriyle sarmaya kalkma. Böylesi, başta mantıklı gelebilir de sana, sonrasında eğer alttakiler kanarsa, dert oluyor başına.Gün gelecek sen de kırılacaksın, hayat bu. Ama bil ki, kırıldığın her insan yeni bir hediye sana; ders alman için verilen, bir daha aynı yerde, aynı şekilde tökezleme diye sana gönderilen . . . Ancak ruhunu büyütememiş, hayatı özümseyememiş insanlar aynı hataları tekrar tekrar yaparlar, onlardan olma! Nefret etme seni acıtanlardan, kin besleme içinde. Bunlar güzel ruhunu kirletecektir ve bil ki, kirli bir tuvale resim yapılmaz. Kusar alttan lekeler, yeniden yapmaya hazır olduğun güzel resmini de kirletirler. Bırak gitsinler. Affet onları, umursama, unut. Bırak kendi yollarında, senin lanetin olmadan yürüsünler. İyilik dile onlara, kalplerine ışık, yüreklerine sevgi dile. Evren gereğini yapacaktır . . .
Gördün mü bak oğul ? Nasihat edersem iki kelime şikayet etme diye başlayan, güya hayatı anlatacak olan yazım, bir dolu öğüt saklamış içinde. Eee; ben dedim sana; ana yüreği, susmaz diye. Konuşur da konuşur . . . Gün olur geçip giderse hayatından, yukarıda bir yerden seni hala korumaya çalışır; önüne minik engeller hazırlar, ters gidiyor diye hayıflandığın, o an işine gelmeyen ama sonrasında seni koruyan . . . Usul usul konuşur ruhuna, duymayı bil oğul! Aç gönül gözünü, aç kalbini ruhuna fısıldananlara . . .
Güzel olan ne biliyor musun? Ben ömrümde en güzel seninle konuştum, hiçbir sohbet seninle olan kadar zevk vermedi bana. Hiçbir cümle, senin kurdukların kadar keyif vermedi . . . Ben en çok seninle konuştum, en çok seni konuştum. Hiç bir yazım, bu yazı kadar gülümsetmedi beni. Hiçbiri, bu kadar beklentisizce yazılmadı, hiçbiri bu kadar anlamlı ve umut dolu olmadı . . .
Aç annem yüreğini, aç bebeğim gözünü ! " Hayat bir armağan sunulan sana. En güzel resimlerini yapabilesin, en güzel şarkılarını söyleyebilesin diye. Kocaman resimler yap oğlum, rengarenk kocaman resimler . . . En yüksek sesinle söyle ruhundaki şarkıları . . . Öyle bir adam ol ki; Hayatından geçtiğin insanlar unutamasınlar seni ! "

