4 Mayıs 2013 Cumartesi

Günaydın !

Günaydın Sevgili . . ! Ne günü mü aydı geceyarısını üç beş geçe ? Sadece bu sabah sana "Günaydın !" dıyemediğimi farkettim şu anda . Uyuyordun ben çıkarken . Kocaman uyuyordun , huzurlu , mışıl mışıl . . . Zoruma gitti sen uyurken kalkıp gitmek zorunda olmak. Çok zor oldu güzel kolunun üstünden başımı kaldırıp da , duşa sokmak . Zor geldi belimdeki elini alıp yavaşça yastığımın üstüne koymak . . .
Günlük koşturmacanın içinde farketmedim de , şimdi aklıma düştü sana söylemek istediklerimi ertelememem gerektiği . Yarın bize ne getirecek hiç birimiz bilemeyiz ki , değil mi . . ? Yazmak her zaman daha kolay da , söylemek hep kırk boğum ya . . . Sabah neden " Günaydın !" demek için uyandırmadın soruna , verilecek cevabım çok basit . İnsanlar uyandıkları zaman " Günaydın " derler , gelen günü kutlamak için , yeni bir güne uyanabilmelerini kutsamak için . Sana " Günaydın ! " diyemezdim ki bu sabah . Uyumadığım bir gecenin sabahını kutlayamayacağım için . . . Duymadın ama ben sessiz teşekkürler ettim ; gece boyu sen uyurken güzel yüzünün her bir kıvrımını defalarca inceleyebildiğim için , gözlerinin altına yanağının biraz üstüne düşen gölgelerin sahibi kirpiklerini seyredebildiğim için . . . Görebilen gözlerim için . . . Burnumu dayayıp boynuna , nefesim kesilene kadar içime çekebildiğim için . Bir daha , bir daha . . . Verdiği nefesler için  . . . Kulağımda dolaşan huzurlu , düzenli her soluğun için . Aldığın her nefes için . . . Uyandırma korkusuyla her uzaklaştığımda , oyuncağını arayan çocuk gibi kolunu uzatıp , sımsıkı sarıldığın için . . . Huzur içinde yattığım , geçmesin diye saydığım her dakika için . . .  Uyumadım ben dün gece . Tıpkı bu gece olduğu gibi . . . Teşekkür etmekle meşgulüm yine . Kapattığı her kapının ardında sakladığı mucizeler için . . . Ama yarın sabah sana bir çift lafım olacak " Günaydın Sevgili ! " ile başlayan . . .

30 Nisan 2013 Salı

Bizim Buralara Bahar Gelmiş . . !

Ruhuma bahar gelmiş, bahar . . !  Bizim buralara da gelmiş, balkonuma da gelmiş . . . Cıvıldayan kuşlar susmuyor hiç . Aklımı başımdan alan , içime neşe dolduran ezelden beri kan bağımız olan leylaklar tüm albenileriyle gözüme gözüme giriyor . Kıyamıyorum koparmaya ama balkonumda leylağım olduğu günler başka bir hayatta kaldığından , bir tek dal koparıyorum her gün ,  acilen eve yetiştirip suya koyacağım . Çiçekle böcekle, arıyla kelebekle bozuk aklım . . . Bahar zamanı rengi bir değişik olan , daha berrak, daha mavi gökyüzünde ha bre gözüm . Bir sırıtma yapışmış ki içime , gitmiyor .  . .  Akşamların hüzün çağrıştırdığı  kış loşluğu geçmiş gitmiş . . . İyi de olmuş , sevmiyorum boz bulanık havaları ve ruhları buna uyumlanan flu insanları . Baharı kaçırmayıp da her anını yaşama telaşımdan , balkonda oturuyorum her fırsatta . Bazen  çalınan kapı zilini duymuyorum . . .  Köpeğim söylüyor genelde kapı çalıyor diye ; bir hoplama bir zıplama, sürekli içeri gidip geri geliyor , hafif vızıklayarak . . . Gidip bir bakıyorum ;  kapıda elinde telefon bozarmış ya bir evlat oluyor ya da bir arkadaş . “ Bari telefonunu al yanına . . .” sitemleri kulağıma bile varmadan havaya karışıyor, bahar havasına . . . Ne alaka dedirtecek bir cümle çıkıyor ağzımdan : "Çok uzun zaman olmuş kendi leylağım olmayalı . . .  Acilen bir leylak ağacı edinmeliyim balkonuma. . . ." Aklımda bahar dalları . . .
Bahar demek , içine buz attığım yeşil çay demek . . . Bahar demek ;  kış boyunca tercih edilmeyişine küsmemiş , buzla buluşacağı  günleri sabırla beklemiş roze şarap demek . . .  Güneş batarken  ya da ay doğarken ruhundaki tüm yorgunluğu güzel bir nefesle salıvermek ,  yerine içine mis gibi havayla umut , keyif , huzur ve bahar doldurmak demek . Sabahları doğanın değişen renginin evde oluşturduğu ışık oyunlarına hayran olmak . . .  Akşamüstü eve gelince perdelerden süzülen , çocukluğumu anımsatan turuncumsu sarı demek . . .  En çok yakıştıkları yerde , açık havada ,  koşup oynayan , elbiseleri  saçları uçuşan çocuklar . . . Gökyüzünde salınan renkli uçurtmalar ,  minik ellere bağlanmış balonlar demek . . .
Doğayla birlikte bana da gelen bahar , bulaşıcı ! Yaşadığı her şeyi dibine kadar yaşayan ben , baharın coşkusunu ,  hiçbir anını kaçırmayacağım diye telaşla ve mutlulukla yaşarken . . . Bulaştırıyorum etrafımdakilere . Gözümdeki ışık , onların ışığı , içimdeki coşkulu neşe onların gülümsemesi oluyor ister istemez . . . Aksiliği ve onu bunu kafasına takmayı şu aralar kendine giysi yapmış olan en sevgili bile , hallerime gülümsedikten  hatta “gülümsemek ne . . ?”  kocaman kocaman güldükten sonra . . .  Gerisi bahar . . .
İşte  durum bu ! Bizim buralara bahar gelmiş . . . Çuvalına ;  uyanmaya başlayan doğayı , kütür kütür meyveleri , rengarenk çiçekleri , kuşları , kelebekleri , böcekleri doldurmuş , gelmiş . . ! Bir de  içlerine  yeni heyecanlar , umutlar , mutlu yarınlar sakladığı minik mucizeler getirmiş . . . Kimini yollara serpmiş , kimini çiçeklerle bezeli ağaç dallarına . . .  Bazılarını bir kuşun kanadına saklamış , bazılarını insan ruhuna . . . Yani , bahar yine bizim buralara güzel gelmiş. Hoş gelmiş :)

28 Nisan 2013 Pazar

40 Yaşımdayım :)

" Blogumda , çarpıldığım bazı sözler dışında hiç alıntı  yapmamaya, sadece kendi yazılarımı paylaşmaya çalışıyorum . Ama bu yazı büyüledi beni , ben de tutamadım kendimi :)"                         
                                                                                                                                                  
Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır.
Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır.
Kartalın yaşı 40′a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir.
Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.

Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır:
- Ya ölümü seçecektir,
- Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir.

Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar.
En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız . Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız.

Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.

National Geographic   " Kartallar ve İnsanlar "