20 Nisan 2013 Cumartesi

Kime Ne ?

Herkes mi küs bana ?
Zoruna mı gitti birilerinin ;
Herkesi bırakıp kendime gitmemin ,
Başkalarını değil de kendimi dinlememin ,
Biraz yalnız kalmak istememin . . .
Ne zararı var ?
Kime ne . . ?

Sevgisiz mi kaldılar ,
Daha mı az gülümsüyor bakan insanlar suratlarına ?
Biraz daha mı az dinliyorlar ?
Daha mı az anekdotlar var hayatlarında ?
Birileri dokunmuyor mu merakla ruhlarına ?
Bana ne . . ?
Geceler mi daraltıp uyutmuyor ?
Sabahlar mı bir türlü olmuyor ?
Gün geceye çabuk ulaşıp da,
Geceler sabahlara zor mu varıyor ?
Midem sürekli mi ağrıyor ?
Kime ne . . ?
Bu adam niye gözümün içine bakıp duruyor ?
Ne yana dönsem niye orada duruyor ?
Ne demeye etrafta dolanıp duruyor ?
Neden çekip gitmiyor ?
Aksi miyim . . ?
KİME NE ! ? !




 





18 Nisan 2013 Perşembe

Kim bilir ?

 Ben seninle  konuşmayı özledim, sohbet etmeyi. Gerçi daha çok konuşan ben olsam da, yine güzelmiş meğer seninle sohbet . . . Hadi yine ben konuşayım, sen dinle; kendi sesinden dinle bu sefer beni. Konuşmaya hasret kaldı yüreğim de, dilim de. " Ne biçim laf o?" diyeceksin. "Konuşsana be kadın, insan dediğin konuşmaya hasret kalır mı ağzı dili varsa . . ?" diye düşüneceksin. Konuşamıyorum işte, içimden gelmiyor. Herkesle iki kelam güne dair, bir de çoluk çocuk . . . İşte o kadar. Çekinirdim eski zamanlarda içimden geçenler, nasıl varır karşı kıyıya diye . . . Artık umrumda değil . Nasıl varırsa varsın, hatta dilerim varmasın kıyılara yazdıklarım, dolaşıp dursunlar öylece . . .  Ama bunun yanında insan ruhu bu durur mu ? Ha bre yazıp durmaktan elim nasır tuttu, yüreğimi sorma gitsin . . .
Yüreğimi demişken, onun da fikirleri var; sürekli beynimi yiyip duruyor.  Kalbim bir yerlerde asılı kalmış, beynim ona sürekli yeni alternatifler sunuyor. Bunların itiş kakışından kulaklarım uğulduyor. Lafın etrafında fazla dönüp durmaya gerek yok. Ben en çok seninle konuşmayı özledim. Bildiğin sadece konuşmayı, salt konuşmayı. Şimdi dönüp bakıyorum da en çok, konuştuğum zaman; ya da sustuğum, daha derini görmek istercesine dikkatle her hareketimi takip etmeni, gözlerimin ötesini görmek ister gibi "beni" dinlemeni özledim. Can kulağıyla dinlemeni. Sana konuşmayı özledim, seni dinlemeyi özledim. İkide bir çenesini tutamayan bir çocuk gibi sözlerinin ortasına dalıvermek tek pişmanlığım. Keşke öylece durup bekleseydim, ben tutsaydım dilimi seni daha çok duyardım belki de? Beden salak, kanar doyar da herşeye . . . Ruh huzur bulmuyor, karşısındakini eldiven gibi giymeyince. Konu boş muhabbetler yapmak değil, öylesini aramana bile gerek yok, bir dolusu ortalıkta. Da . . . Konuşamıyorum ! Lanetlendim mi nedir ? Kim bu kadın, tanımıyorum ? Söyledikleri işime gelmiyor . . .  Onu da dinlemek istemiyorum.
Sonra ben zaten uyuzun tekiyim; gezmeyi hepten sevmez oldum, insanlarla bir arada olmaya tahammülüm bile yok. Sesleri gürültü, görüntüleri karaltı gibi . . . "Yalnızsın" demiyorlar,. " İnzivaya mı çekildin, çağırıyoruz gelmiyorsun, geliyoruz görmüyorsun ?" demiyorlar. Düşünüyorlar . . . Ama hiçbir şey demiyorlar, öyle bir yükseliyor ki duvarlarım, ne yükselmelerine engel olabiliyorum, ne de indirebiliyorum. İşte bu durumda onlar da öylece durup, gözlerimin içine bakıp, sessiz bir sürü soru soruyorlar. . . . Gıkları çıkmadan, vır vır konuşuyorlar. Hal böyle olunca daha da kaçasım geliyor herkesten, içime kaçıp da çıkmayasım . . . Domuz gibi gözlerimi kapatıp bir daha açmayasım . . .  Günlerimi aynı çatı altında geçirdiğim bu insanlar, bazı akşamlar halimi hatrımı sormak için arıyorlar, özlüyoruz birbirimizi. Ama gidemiyorum kimseye, kendimden çıkarıp da elimi uzatamıyorum, ayağım gitmiyor en yakınımdakilere bile. Aslında biliyor musun, belki de bunun seninle de bir alakası yok. Bu, benimle ilgili bir şey. Ben ezelden beri hep sevdim melankolik müzikler dinlemeyi, evde kendi kendimle sohbet etmeyi, iki duvar karalamayı ya da iki satır çiziktirmeyi. Senden önce bir metamorfoza uğramıştım belki, üç beş sene süren . . . Sonra özüme döndüm kim bilir? Belki de en iyi zaman bilir, zaman gösterir. Ya böyle at gözlüklerimle sadece önüme bakarak yürüyeceğim hep, ya da başka güneşler doğacak umarsızca içimde şımaran çocuğun ısrarlarına dayanamayarak. Kim bilir?
Tek bildiğim seninle konuşmayı özledim. Sensiz yaşamaya alıştım, zaten bir elin parmaklarını geçmezdi, sabaha uyandığımız geceler, üç beş kadehten fazla değildi sağlığa kaldırdığımız kadehler, bir kitabı bile anca doldurdu kurduğumuz cümleler . . . Bir de orda burda kalmış şiirler . . . Eminim hepsi yerinde iyiler. Amaan boşver . . . Ben zaten babamı da özledim, ablamı da özledim; en büyük derdimin çiçekler, kelebekler olduğu, her sabaha neşe içinde uyandığım günleri de özledim. İçimdeki çocuğun cıvıldamasını özledim . . . Şöyle bir kaç adım geri durup onu seyretmeyi ve ona gülümsemeyi çook özledim ben .



17 Nisan 2013 Çarşamba

Şerefine !

“ Artık dönsen diyorum . . .”
-  Mümkün olsaydı dönerdi.
- Sen nereden çıktın ?
- Hep buradaydım . . .  Eee, ne diyordun?
- Artık dönse diyorum.
- Ben de, mümkün olsaydı dönerdi diyorum. Gittiği yolun dönüşü yok. Kendine gitti o. Dönüşü  bulamayacak.
- Üzülürüm, böyle şeyler söyleme onun için.
- O senin için üzüldü mü sence?
- Bilmem? Belki de . . .
- Bilemezsin evet. İşte bu yüzden cevabını bilemeyeceğin şeylerle yorma kafanı.
- Elimde değil !
- Elinde ! Ama işine gelmiyor.
-O nasıl söz?
- Tutunmayı seviyorsun hüzünlere. Kayaya ya da iskele demirlerine, neresi olursa tutunan midyeler gibi.
-  Sağol yani ! Beni benzettiğin şeye bak ! Neresi olduğu fark etmeden tutunan midyeler . . .
-  “ Beni  ” deme. Ben, senim ! Biz !
- Peki öyle olsun. Bizi benzettiğin şeye bak o zaman !
- Böyle ! Gerçek bu, seni kandıramam. Sen, seni kandıramazsın ! Herkese kanarsın da, bir bana kanmazsın.
- Bak şimdi aklım bir sürü kelime oyunu yapıyor bu kocaman lafından sonra; “Herkese kanamak . . .”, “Kendine kanmak . . .” Bu sonuncu, “ doyamamak” gibi . . ?
- Ne şimdi bunlar ? Ben son derece gerçekçi bir şey söylerken, gittin yine kederli laflar çıkarttın ortaya.
-  Aman, tamam ! Git geldiğin yere !
- Ne o ? Acıdı mı? Acıttı mı duydukların? Bensiz daha mı mutluydun o günlerde, hani beni zorla uykuya yatırdığın . . ? Ağzını, yüreğini bırak eşe dosta, kendine bile açmadığın . . ?
- Sus artık . . . Bak, yeşil giymiş karşıki dağlar, yemyeşil  . . .
- Görüyoruz . Epeydir görmemiştin karşıki dağları . . .
- Bilmem ? Galiba öyle. Gökyüzüne bakmaktan fırsat olmamıştı belki görmeye onları ?
-  Doğru !
- Ne yapalım, sıkıldım gibi ?
- İki çift bardak alalım. Hani yazıyordun ya biraz önce : “ Buralarda şimdi erik zamanı . . . “ ?
- Alalım ! Erik alalım, bardak alalım. Oturup balkonda, bakalım karşıdaki sonsuzluğa . . . Sonra iki şiir yazalım . . .
. . .
- Sıkılmadın mı sen benden hala ? Hep benle, hep benle ?
- ? ? ? . . . Sen ? Sıkıldın mı ?
- Sence ?
- Ben alışığım sensizliğe bile. Öyle çok gittin ki . . . Senden bile . . . Sonunun hep sana, hep sana çıkacağını bile bile.
- Şerefine !
- Senin de . . .

16 Nisan 2013 Salı

Pucca

Hatun ne güzel yazmış: " Kötü insanlara boşuna iyi davranmayın . Hayatınızın içine .ıçıp, sizi rezil edip, pişkin pişkin bir sonraki iyiliğinizi beklerler." . . .

Bana müsaade !

Bana müsaade biraz
Zira yorulmuşum şu aralar.
Ne bedenimin hali var ruhumu taşımaya
Ne de ruhum gönüllü bedenimle uğraşmaya.
Elim kalbime tıkamış kulağını,
Dilim lal olmuş bakıyor halimize .
Herkesin birbirinden gidesi var .
Alıp başını gidesi . . .
Benim de gidesim var !
Hepsinden, herkesten, herşeyden .
Yüklendiğim herşeyi, herkesi
Ardımda bırakıp da
Günün biri batarken
Alıp başımı  gidesim var . . .

14 Nisan 2013 Pazar

Tarih : 24. Mayıs. 2012 ( Tarih Tekerrürden İbarettir . . . )

Alıp gidiversem başımı
Kimseye haber bile vermeden . . .
İki gün bile olsa
Kimse bilmese nerede olduğumu . . .
Otursam öylece kımıldamadan . . .
Oturamam ki ben
Uzansam en iyisi
Kumlara bir havlu bile sermeden . . .
Saçlarım karışsa kumların çıtırtısına
Bilmese kimse beni
Tanımasam hiç kimseyi . . .
Bir kelebek konsa yanağıma
Kirpiklerimin arasından kuşları görsem
Masmavi gökyüzünde süzülen . . .
Sonra öylece saatler geçse
Yürüyüp girsem derin maviliğe
Soluğum kesilse huzurdan
Yüzmesem . . .
Sadece bırakıversem nefesimi
Batsam yavaş yavaş dibe
Dinlesem sonsuz huzurlu dinginliğini . . .
Kulaklarım zonklayana kadar orada durup
Bir anda çıkıp atsam kendimi az önceki yerime . . .
Akşam olsa yavaş yavaş
Batsa güneş . . .
Sonra hayal meyal yıldızımı görsem
Yine gülümsesem ve teşekkür etsem
Orada olduğu için . . .
Sırtüstü dönsem
Yıldızların çokluğu kesse nefesimi
Daha önce yaptıkları gibi . . .
Üşüsem
Bir örtü düşse üstüme
Sarınsam . . .
Ve sıcacık baksam derin karanlığa . . .
Sesini dinlesem
Kıyıya vuran . . .
Yağmur yağsa sonra
Islansam . . . Çok . . .
Yine başımı kaldırsam gökyüzüne
Damlaların üzerime düşüşlerini seyretsem
Hep yaptığım gibi
Sonra uyuyakalsam orada . . .
Uyandığımda kuşlar cıvıldıyor
Ve bir köpek yanıma uzanmış bana bakıyor olsa merakla . . .
Gülümsesem gözlerim çizgi olana kadar ona
Ve  sevgimden korkup kaçsa . . .
Kocaman bir kahkaha atsam
Aptallığına . . .
Doğrulup kalksam ve perişan halimle
Bir kır kahvesine otursam
Bergamutlu bir çay içsem orada
Ha bir de sigara . . .
Gidip duş yapsam
Saçlarımdaki kumları ayıklamadan
Gözlerimi kapatıp keyfini çıkartsam suyun
Amacım yıkanmak değil de arınmak olsa . . .
Sonra yürüsem yürüsem tanımadığım ağaçların altında
Sıcak gelse . . . Denize de yürüsem öylece . . .
Boyumu geçince . . . Gücüm bitene kadar yüzsem
Nasıl geri döneceğimi düşünmeden . . .
Korksam sonra
Ve bir güç gelse dönsem kıyıya . . .
Ayağımı yere basınca
Önemsemeden karaya mı suya mı
Atsam kendimi yüzüstü
Ve gözlerimi kapatıp ,
Uyusam uyusam . . .
Alıp gidiversem bu gece başımı
Kimseye haber bile vermeden . . .
Bir yerlerde uzanıversem kumlara
Kulağımda deniz
Gözümde sonsuz yıldızlar
Uyusam . . .
UYUSAM . . .