29 Mayıs 2015 Cuma

YORULDUM AMA. . .

“Anne! Çok yorgunum! Yoruldum artık! Bir tatil olsa off!!! “ demeseydi kapıdan içeri girince… Boş verecektim yazıp yazıp kaydetmeden yok olan “yorgunluk” yazılarımı... Yüzüme “mutlu anne, anne mutlu” gülümsememi takınıp da kapıyı açtığımda, “gözlerine ne oldu?” dediğinde,” köfte yaptım anneşem, gözüm yandı soğandan” deyip geçiştirecektim. Öyle de yaptım... Ama yazmalarıma da engel olamadım, deneyip de beceremediğim. Uzun zamandır ilk defa şüphem var; “anlatmak istediklerimi anlatabilir miyim?” diye. Bu gün “yorgunluktan” göründüler bana korkarım. Sabah açılışı bir arkadaşımın Can Yücel’den gelen:
”Yormak istemiyorum artık kimseyi yorgunum zira!
Kelimeleri yan yana getiresim yok kendimi anlatmak için.
Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için.
Hiç söylenmemiş sözler duymaya
 Ve yeniden cümleler kurmaya ihtiyacım var.
Yetmiyor bildiklerim...” cümleleriyle yaptım… Ve hissettiğim tamı tamına buydu.
Sonra bir diğeri çiziktirmiş; “yorgunuz” demiş. Sonra bana çiziktirdi Yüce Sevgili: Biraz içim acıdı, yorgun hissettim kendimi.  Olduğum yerde olmaktansa evde, sevdiklerimle olmak istedim. Sevdiklerim??? Evde, sadece bir tane kaldığını unutarak sevdiklerimden… Gün ilerledi… Eve gelmeyi başardığımda, yazdıklarımı derleyebilmek adına sağı solu karıştırırken “neler vardı burada?” diye,  yeni bir mesaj vardı Yüce Sevgili’den:
“Yoruldum, patron. Yollarda yağmurdaki bir serçe kadar yalnız olmaktan yoruldum. Yanımda hiç arkadaş olmamasından bıktım. Nereye gideceğimizi, nereden geldiğimizi söyleyecek biri. İnsanların birbirine kötü davranmasından bıktım. Her gün dünyada hissettiğim ve duyduğum acılardan bıktım. Çok fazla var, sanki her an için kafama cam parçaları batıyor. Anlıyor musun?
Karanlıktan korkuyorum patron lütfen ışığı kapatma…” ( Bu Yeşil Yol filminin ennn sevdiğim repliği. Bir daha bu filmi seyretmeye yetmez yüreğim… Ama bu replik, eşsiz… Daha çok sevdiğim bir diğeri yok! )
Bu arada bir şarkı duydum: “Yorgunum Kaptan” diyordu adamın biri??? “Hadi canım! Sen de mi?” dedim geç…emedim.
Niye yazıyorum? Sevdiğim insanlar, ya da beni seven… Bulsunlar benim kim olduğumu, ne olduğumu diye….Ola ki birlikteyken, “vaktim olmazsa, zaman bulamazsam, ertelersem, fırsat bulamazsam söylemeye her şeyi …” diye. “Beni yazılarımdan, yazdıklarımdan, söyleyemediklerimden anlayabilsinler” diye… Gün olur da gidersem, onlara benden bir tebessüm kalsın” diye… Ola ki “En değerlimle” bunları konuşmaya fırsat olmaz da... O bilemez …” diye.
Yazmak özgürlüktür değil mi? Hafifletir ruhunu insanın? Öyle yapıyorum. Ve diyorum ki: YORULDUM ama GEÇECEK…BİRAZ DAHA İŞİM VAR!!!

TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR 2

TÖVBE, TÖVBE !

ANKARA
Bu akşam evimde yine müzik, yine ışık, yine huzur. Çıldırıyorum keyiften; balık yapıyorum. K. . . salonda yayılmış, turp, marul göbeği ve roka tırtıklıyor. – E hadi! Balığı da getirsen! deyince, - Çiğ mi yiyeceksin çocuk, pişiyor işte! demek farz oluyor. Balık pişince – Hadi oğlum, yıka ellerini yemek hazır, diyorum. Bir süre sonra elimde balık tabağı ile salona giderken, duygusal bir zürafa gibi kesiyor yolumu salonun girişinde. – Hah diyorum, yazıp da tabağına bıraktığım notu görmüş. Duygusal huşunun ardından yiyoruz yemeğimizi. – Teşekkürler Allah’ ım, Maaçi, Maaçi derken, azarı işitiyorum: Yav, tööbe, tööbe!!! Çarpılacaksın diyeceğim, ama seni O yarattığına ve sen O’ nunla benden çok konuştuğuna göre, yapmaz sana bi şey… ( Aklıma M. . . . ’ im geliyor; 3 sene önce yedinci sınıfı okurken geçirdiğimiz günler… Derste delirip delirip, saçımı başımı yolmadan önce “Allahcım, Yarabbicim… le başlayan  her cümlemin sonunda kıkırdar, - Ya hocacım! Çarpılacaksınız bi gün diye korkuyorum derdi.) Yemek bitiyor, o banyoya, ben mutfağa… İşim bitince, “Tanrı’ya açılan penceremi” açmaya gidiyorum, söyleyeceklerim var. (Ama önce polar sabahlığımı giyiyorum ki, üşümeyeyim.) Biraz konuşuyoruz, dişlerimi sıktığımı fark ediyorum söyleyeceklerimi söylerken. Sonra da sevgim kabardığında hep böyle konuştuğumu… - E yani Lale diyorum, O’nunla konuşurken de mi? Sıkılı dişlerimin arasından söyleyeceklerimi söyleyip, kocccamaan bir öpücük gönderiyorum karşı dağa, tepelere. Utanmıyorum O’ndan, çekinmiyor, hiç korkmuyorum. Biliyorum ki, ben her ne kadar O’nun bir parçasıysam, o da içime kendinden çok özel bir parça koydu beni buraya yollarken… Bir de yüreğimdeki, şu gece yatağıma yatınca basan ağırlığı alsa diye dua ediyorum her gece. Vazgeçmeme yardımcı olsun diye, bir sabah kalktığımda artık göğsümde oturan öküz kalksın diye. Artık bitsin bu ikili delilik diye. Bir an mutluluktan çıldırıp, bir an sonra hüzünden gebermek nasıl bir deliliktir diye. Her gece - Hadi artık, yarın sabah bitmiş olsun lütfen, diye diye… Sonra sabah bir kalkıyorum – Oleey! İşte yeni bir gün, yeni umutlar diye. Tövbe, tövbe!

SEN !

Düşe kalka, acıya ovalaya
Ellere inat hep gülümseyerek
Kendi halinde yürürken yolunda
Önüne çıkacaklar
Hazmedemeyecekler
Kadın oluşunu
Ana oluşunu
Kadının dik duruşunu
Acıtacaklar, acımayacaksın
Çabalayacaklar, incinmeyeceksin
İt gibi bekleyecekler düşmeni
Düşmeyeceksin
Kocaman bir ateş yakacaksın
Tam ortasına oturacağın
Yanmayacaksın
Öyle bir çember cizeceksin ki etrafına
Kimseleri içeri almayacaksın
Sevgi ve ışık rehberin olacak
Beni senin üzülmen üzer diyen
Evladın yaninda
Bir öpücük konduracaksın güzel alnına
İşte tam o sırada
Başını kaldırıp göz kırpacaksın
Seninleyim diye fısıldayana
Şükredeceksin her nefesinde
Yanında oluşuna...

26 Mart 2015 Perşembe

Git de gel...

Git de gel kuzucummm... Daha yaşanacak çook şey var!!!
Hem daha büyük oğlan üniversiteyi kazanacak, küçük büyüyecek, biz tatil yapacağız... İşimiz coookk.
Git de gel!!!
GEL...........

22 Mart 2015 Pazar

ZAMAN KAYMASI

Vaaaay!!! Ben gelmişim :))) Kendi Blog' uma asırlar sonra gelmişiiimm!!! HOŞGELMİŞİM BENN! Hoşgelmiş bana yazmalarımm... Hoşgelmiş bizim buralara baharr... Kelebeklerim de hoş gelmiş mideme... Ömrü bir güncük olan gariban kelebeklerim; yine yeniden her doğdukları gün, karanlıkla verdikleri mücadeleyi kazanıp... Doluşmuşlar karnıma :))) HOŞGELMİŞLERRRR :)))

Bu sabah EŞimin çalışma günü. Bu demektir ki; dokuz gibi kalkıp kahvaltı hazırlanacak ki... On birde işte olması gereken Sevgiliyle kahvaltı keyfi yapabilelim. O çabuk çabuk bir duş yapıp tıraş olurken, ben evdekilerle elimden gelenin enn güzelini yaptım. Mis kokularla giyinip geldi ve ben çaylarımızı işte o zaman koydum. "Ellerine sağlık" demesi her zamanki gibi keyiflendirirken beni, içimdeki diğer kadın ha bre dürtüyor: Yumurta fazla pişti, sosisin sosu bir garip, krepler fazla mı yanık, içleri mi pişmemiş? Öyle mutluyum ki onunla yeni bir sabaha kucak kucak uyanmış olmaktan... Kovalıyorum içimdeki dırdırcı kadını, anın tadını çıkarıyorum. Son çaylarımızla sigaralarımızı içerken balkonda, "Gitmem lazım" diyor. "Hadi üşenme de giyin, beni sen bırak. Araba sende olur; hem dolanırsın biraz, hem de işini gücünü halledersin hafta içi yapamadığın." Giderken arabayı O kullanıyor, şirketin önünde kocamaaaan öpüp sevdiğim adamı, geçiyorum direksiyona. Harika bir müzik, bir sigara, camdan içimi uçuşturan bir rüzgar... Çılgın bir ruh hali, deli bir mutluluk...Derken bir türlü öğrenemediğim Batıkent yollarında kaybolup, bulduğum büfeye yol sorma rutini... Ne yapsam... Ne yapsam??? Kadınlar ne yapar??? Alışveriş! Biraz ona kıyafet biraz bana, küçük oğlana oyuncak, büyüğünü çoğu zaman es geçen (kendi almayı tercih ediyor bahanesine sığınarak biraz da? ), biraz yiyecek... Akşama güzel bir şeyler hazırlamalı, gelince yine keyif yapalım diye. Elimde torbalarla eve girince ilk işim radyoyu açmak oluyor. Evde müzik olmalı! Güzel ve özel şeyler pişir... dikten sonra saatin Sevgili'yi almaya kırkbeş dakika kaldığını görerek.... Acil bir duş, giyinme ve evden telaşla çıkıp Onunla buluşma anı... Gerisi BİZ' e ÖZEL ;)

Bu sabah yeni aldığım kararın ilk uygulama günü. Bu demektir ki; yalnız uyandığım huzur dolu evimde, salon masasında ilk defa bir şeyler yenecek, kahvaltı yapılacak. Öğretmen arkadaşım, yardımcı olmaya çalıştığımız çocuklarımızdan biriyle kahvaltıya gelmeden önce ben, bir telaş kalkıp, evdekilerle elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Salon masam şereflendi üzerindeki örtü ve yiyeceklerle... Hep birlikte ( Andaç! Kulakların çınlasın :))) Billikte! En güzel telaffuz ettiğin laflardan biridir :) ) güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra... Çocuğumuzu televizyondan koparıp eve gitmeye ikna zor oldu... Tıpkı, artık masaya gelmezsen kapatacağım o televizyonu gibi... Allahtan bitti de çizgi film, kuzucum kalkıp tıpış tıpış koyuldu yola..

Bu bir ZAMAN KAYMASI!!!

Yaşamak istediğim iki hayat var! İçimde de iki kadın!

Biri Lale; sağlam duruşlu, müdanaasız, herkesi silebilecek, algıları çok açık, öfkesini delice kusabilecek, yeri geldiğinde kimseyi iplemeyecek ve yine yeni yeniden doğup yürüyecek, koşacak...  Haksızlığa asla tahammül etmeyecek, kendini aptal yerine koydurmayacak, başkalarının onu acıtıp duran hayatlarını yaşamayacak... Adını postacılar koymuştu zaten... Uçuş uçuş... GEZGİN....

Biri Zeynep; naif, çok kırılgan, öyle böyle terbiye edilmemiş HAYAT tarafından, çok donanımlı, çok algısı açık ,çok anne, çok öğretmen,  çok araştıran, bilmediklerini öğrenmeye  ha bre aç, ÇOK ÇOK... Hanımefendi Zeynep! Etrafındakilere nezaketen gıkını çıkarmayacak, susacak, kırk boğum yutacak... Tüm haksızlıklara!!! Tüm bayağılıklara susacak...Adını doğduğu hastaneden almıştı zaten... Sabit... DURDUĞU YERDEN  GİDEMEYEN...

Bu bir ZAMAN KAYMASI!!!

Korkarım ki... Benim adım LALE!!! Yıllardır bu böyle..?

11 Temmuz 2013 Perşembe

SEN OL !

Sen bir gül ,
Bahar gelir , çiçekler açar ruhumda !
Sen bir mutlu ol ,
Neşeli şarkılar dans eder kulaklarımda .
Sen bir bak bana ,
Gözümün bebeğinde kuşlar uçuşur .


Sen bir elimi tut ,
İnanırım kanatlarımızın bizi her yere taşıyacağına .
Sen umut ettikçe ,
Benim kalbimde yeşerir kocaman ormanlar.
Sen inandıkça ,
Bana aşılabilir tüm dağlar . . .


Sen OL !
Bana bir şey olmaz ,
Artık ölmem ben . . .

9 Temmuz 2013 Salı

GÜNAYDIN


 Bir "Günaydın " ı olmalı insanın yüreğinde . Ya da " Günaydın " diyecek yüreği . . .

" Günaydın "ı olan insanlar istiyorum hayatımda . Bir " Günaydın"" ı esirgeyecek kırıkları , öfkeleri , çekinceleri olanlarda oluşumu sorgulamayı sevmiyorum . Altı üstü bir selamlama , topu topu sekiz harf , ne var bunda bu kadar takılıp da üstüne yazılar yazacak diyorsan sevgili okuyucu , yanlış yerdesin . Bu yazıyı okumayı şimdiden bırak , bırak gitsin . . .

Bunun basit bir temenni sözcüğü olduğunu düşünen insanlar yüzünden bu kadar sıradanlaşıp  , anlamını yitiriyor kiminin aklında  kiminin dilinde , gereksizleşiyor . . .  Bu kimileri , yeni gelen günün kutsallığını fark etmiyor . Karanlık bir gecenin ardından ışığı tekrar görebilme şansına ulaşabilmiş olmanın o özel  , o eşsiz değerini . . . Yeni bir güne gözlerini açabilme şansına , en değerlilerinin yanında olabilme , onların nefeslerini seslerini bir gün daha duyabilme şansı olamayacak olanlardan olmadığının ayırdına varamıyor . Demiyor : " Bu gün ben ! Binlerce insandan daha şanslıyım ! Sabaha uyanamamış , bir daha yattığı yerden doğrulamayacak , sevdikleriyle bir daha konuşma , onlara bir daha sarılma şansı olamayacak binlece insandan . . .  Silkinip doğrulamayacak , serin suyla yüzünü yıkayıp da " yaşıyor " olduğunu fark edemeyecek, evden çıkıp hayatın koşusuna eşlik edemeyecek insanlardan . . . "

Derin bir sözcük bu ! " İyi geceler " ya da " Tatlı rüyalar " dan daha derin , daha anlamlı. Onlar sonken , "Günaydın " bir başlangıç , hep yeni hep taze . Umut dolu , dibine kadar , her bir tınısında " yaşam " dolu . Kimse bilmek zorunda mı bunları , herkes bu kadar derin düşünmek , yaşamak zorunda mı ? Tabii ki değil . Ama ne dedim ? " Bilmeyen , hissetmeyen , yaşamayan insanlarda oluşumu sorgularım ben . İki beden dar gelen bir pantalon nasıl sıkarsa bedenimi , böyle insanlarla aynı havayı ortak bir hayatı paylaşmak da sıkıyor ruhumu . " Oysa ki , can - ı gönülden söylenmiş bir " Günaydın " içimde kuşlar havalandırıyor , yaşama sevincimi körüklüyor , ittiriyor arkamdan " Hadi yürü ! Hayat geçiyor , yakala ! " der gibi . . . Sebebim olduğunu hissediyorum şu bazen kırıkları canıma batan hayatla oyun oynayabilmek için . . .

Dilerim sevgili okuyucu , dilerim  ki ; her ne olursa olsun , hayatında hep sana yürekten bir "Günaydın " diyecek insanların olsun . . . Unutma ! Bir "Günaydın " ı olmalı insanın yüreğinde . Ya da " Günaydın " diyecek yüreği . . .