1 Ocak 2013 Salı

1.Ocak.2013

                                                                                                                                                         
Bu kadar huzurlu olduğum… Bu kadar keyiften öldüğüm bir günde… Güncel bir yazı yazasım yoktu, ama… Hayatı irdeleyen, halinden pek de memnun olmayan, amalar ve acabalarla yaşamakta olduğu değerli, özel anları ıskalayan, birazcık daha “iyi” olursa daha memnun hissedecek olduğunu düşünen dostlarım var benim. Arkadaşlarım, sevdiklerim, insanlarım…
Küçükken at binerdik biz. Hoca’yı, aman sanki üzengiye kendi çok mu doğru basıyor, dizginler öyle mi tutulurmuş? diye, çok bilmişlik edip de eleştirdiğim zaman, yapıştırırlardı cevabı: “Hoca’nın dediğini yap! Yaptığını yapma!!!”  İşte bu da öyle bir şey; kendim bazen bazı şeyleri yapmayı beceremiyorum. Yoruluyorum, kırılıyorum, küsüyorum, yılıyorum. ( Çuvaldızı kendime ;) ) Ama bu, tanıdık tanımadık, varoluş amacı dünyayı renklendirmek olan tüm insanların aslında neyi, nasıl yapması gerektiğini bilmeme, görmeme engel değil. Gün oluyor fikirlerimi kendime saklıyorum, gün oluyor söylüyorum. İşte bu gün de onlardan biri; Söylemeye değer bulduğum…
Biz, çoğumuz… Zor yollardan yürüdük, her biri kendimizce… Kimimizin saçı sorun olmaya yetti, kimimizin karısı ya da kocası. Veya para yoktu olması gerektiği zamanda, ya da yaslanacak bir omuz. Kimimizin hayal ettiği gibi bir evi yoktu, kimimizin canından çok seveceği bir evladı. Bazımız gerçek aşk diye diye düştük yollara elimizin tersiyle savuşturarak pırıltılı içi fos siluetleri, bazımız sıcak bir bedeni tercih ettik boş yataklarda uyanmaya… Kiminin “derdi” kimine hafif geldi aşağıladık, kiminin derdi kimine ağır geldi yok artık! deyip toz olduk. Bazımız merhem olmaya çalıştı diğerlerinin yaralarına, bazılarımız iplemedi bile kimseyi “İlle de ben” diye. Kimimiz arabasını sevmedi kırmızı değil de beyaz diye, kimimiz tırnaklarını yedi ben bu çocuğu doktora nasıl götüreceğim diye. Gönlünün almadığı bir adamla ya da kadınla yaşamak zorunda kaldı kimimiz, kimimiz evde bekleyeni hiçe sayarak yaşadık hayatımızı… İşte böyle böyle, biz biz olduk. Genlerimize kodlanmış, yüzlerce yıllık birikimimizle; acılarla, sevinçlerle, aşklarla, hüzünlerle  “insan” olduk. Biz, BİZ olduk…
Uzun zamandır içimde bir şey var: Beni daha cesur olmaya iten. Daha sevgi dolu, daha umarsız, istemediği zaman hayır demeyi öğrenmiş,  daha çok çocuğu, çiçeği, böceği, ağacı, bulutları, denizi seven, bazı çok özel minicik detayları fark edip de bir kayıt cihazı, bir fotoğraf makinesi gibi beynime kaydeden, affetmeyi büyüklük değil de doğal addeden, adım atmayı gururumdan eksiltmeden beceren, olur olmaz zamanlarda başımı kaldırıp gökyüzüne şükretmemi söyleyen… Artık gülümseyebilen!
Yepyeni bir yılın ilk gününde diyorum ki: Hayat, bizim severek ya da sevmeyerek… Memnun olarak ya da olmayarak… Gülerek ya da ağlayarak… Eşşek gibi, yürümemiz gereken bir yol! Ötesi yok! Çaresi yok! Onunla ne yapacağımız, onu nasıl yaşayacağımız bize kalmış.
 Dilerim hepimiz; canımızı acıtacak kadar eğilmeden, egomuzu hırpalayacak kadar taviz vermeden, istemediğimiz yerlerde, bedenlerde, evlerde, durumlarda olmadan yaşarız bu güzel yolculuğu. Biraz daha insan olarak, biraz daha farkında olarak, biraz daha severek, biraz daha az bekleyerek, biraz daha tebessüm ederek… SEVGİYLE. YOLUNUZ HER ZAMAN IŞIK ve SEVGİ OLSUN, Lale.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğer, yorumlarınız kalbinize iyi geliyor ve kendinizi mutlu hissettiriyorsa... Gerekli ve değerli olduğunu düşündürüyorsa size; Sevgiyle paylaşalım...