12 Nisan 2013 Cuma

SONRA


Ve aynalar buğulandı sonra 
Aksi vurmadı, ne suya ne cama bir daha . . .
Adını kaybetti sonra
Anlamlandığı tüm hatıralarda . . .
Eline yüzüne bulaştı
İçinde boğulduğu yitik sevdaların isi . . .

2 yorum:

  1. Aynaya bakarken sevgiliyi görmeyi ummak,
    kendi telefon numaranı çevirerek
    “onun” sesini duymayı istemekle
    eş değer olabilir.

    umarım bu cümleyi anlaması gereken salak da okumuş ve anlayabilmiştir)

    Bu yüzden siz, siz olun “o” nu yanlış yerlerde aramayın. Duygularınızı, ne suya ne de havaya yazın. İletişim yöntemi olarak değil buğuyu, dumanı bile kullanmayın.

    İnanın bana, karnınızda sürekli uçuşan “tek solukluk” kelebeklerin bile ömrü daha uzun olur buğudan.

    YanıtlaSil
  2. Tek derste insan eti marinesi

    Bir varmış, bir yokmuş. Bir can acıtan varmış, bir de canı acıyan. Masallar ilk cağlardan bugüne hep böyle başlamış, böyle bitmiş. Ama hayatı ilkel göğüsleme biçimi değişmemiş hiç. Hep düşmanı olunmuş erişilemeyenin. Medeni iki kelam yerine hep saldırgan olunmuş. Hep kılıç çekmiş, kılıç çekilmiş. Çirkine de, güzele de. Çirkin hep varmış, güzel hep yok!

    Sürekli - hiç değilse bir çimdik atabilmek, elde hep çuvaldız ile beklemek, doyasıya paylaşılamayanların intikamı olsun istenmiş.

    Bir gölge oyunu gibi gölgesinden korkar olmuş insan. Al sana hacı cavcav, ver bana hacı cavav. Hep kötek, ille de kötek. El ile değilse bile, laf ile, söz ile kötek. Dile fren hiç tutmamış sırf kemiksiz diye!

    Medeni insanların, medeni olarak karşılıklı kuramadığı iki cümle hep "karagöz" olmuş, hem de kem gözlere yem. Kırmak, yapıcı olmaktan daha kolay olmuş. Hep intikam. Sırf intikam sonunda hasta olmamak için. Hep karagöz, hep Hacivat! Patlat ensesine olsun cümlelerine benden nasihat. Çirkin, hep çirkin. Bir çuvaldız mesafesinde kelimeler, hep sivri, hep keskin.

    Tene değil, hep ete dokunmuş, dokundurmuş bir gülücüklü merhabayı çok görenler.

    Hayat hep; 1, 1 daha 2. 2, 2 daha 4 eder algılanmış. Diş bileyen - diş hesabına, parmak sallayan - parmak hesabına vurmuş hayatı edinebildiği ilkel ölçüm yetisi ile. Kimse, bu "bir" de benden üç eder, beş eder diyememiş. "Bir" de benim hayal gücüm var diye eklemeye cesaret edememiş. Hayal etmek günah, hayal etmek suç zatenken - hala hayali olan; ikiyi üç yapmak isteyince, dördü beş, onun peşinde koşunca salak, salak, sorgulayınca, isteyince, mücadele edince kovulmuş dokuz köyden.

    Yaptıkları kadar, “gözünün üzerinde kaşın var” demek suç olmuş, zihinlerde mahkûm olmuş.

    Dünyaya gelen bilmem kaç milyar insan 2, 2 daha 4 eder diye büyütülürken - elinde "bir" i olmayanın, "bir" dahası olmayanın farkı kalmamış esasında bu çok milyar insandan.

    Ya olanlar? Onlar ki; ellerinde ki ilave "bir" ile yaşama güzellik katanlar, estetik katanlar, yazacak bir şiiri, şiirleri olanlar, cümle, cümle çoğalıp kitap olanlar, roman olanlar, taşı yontup heykeli yaratanlar - hala kalıcı ve hala cesur olanlardır. Ama gel gör ki, işin aslı öyle değil. Hiç değil. Mimar (yapıcı) olanlar, estettik değerlerle çoğalanlar, var olanı koruyup, olmayanı yoktan var edenler, onlar bugün kaka!

    Onlar yaptıkları kadar, yapıtları kadar ucube.

    Sokrat, “medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” derken - o diş de sana “adsız adam”, o diş ilk önce sana düşer, demek istememiş elbet. Sen bu ısırığı hak ettin. Neyine senin tutsağı olduğun medeniyetin, medeni insanların peşine düşmek? Bak ısırırlar seni ha! Demek hiç istememiş.

    Ete, dişe dokunur olsun cümlelerin. Biz terbiyeli et severiz. İlle de kebap! Hem şiş yansın, hem de kebap. İlle de çok pismiş olsun, kömür olsun, külde olsun, kül gibi olsun isteriz. Kül olsun da üfleyince toz olsun diye dileriz. Pul biber ile marine edilmiş, o da olmazsa ağzına acı biber süreriz denmiş. Ya da duruma göre; keşke sırası gelse de - elimizde bir yumurta sarısı, üstüne biz de limon sıksak diye beklenmiş.

    YanıtlaSil

Eğer, yorumlarınız kalbinize iyi geliyor ve kendinizi mutlu hissettiriyorsa... Gerekli ve değerli olduğunu düşündürüyorsa size; Sevgiyle paylaşalım...